19 Mayıs

Enerji

Türkiye elektrik üretim piyasası ve 2023 enerji hedeflerini  değerlendiren  Frost & Sullivan Türkiye'de enerjiye olan yüksek talebi ve doğalgaz, kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarında yaşanan gelişmeleri mercek altına alıyor.

2010 yılında Türkiye’de faaliyetlerine başlayan dünyanın önde gelen araştırma ve danışmanlık kuruluşlarından Frost & Sullivan, Türkiye’de hazırladığı başta enerji, otomotiv, savunma ve sağlık olmak üzere çeşitli sektörlerde uzun vadeli pazar öngörülerini de kapsayan raporlarıyla uluslararası şirketlerin ve yatırım fonlarının Türkiye’deki faaliyetlerine yardımcı olmanın yanı sıra farklı sektörlerde birçok Türk firmasına özel araştırma ve danışmanlık hizmetleri vererek iç ve dış pazarlarda büyümelerine yardımcı olmayı sürdürüyor.

Bu kapsamda Frost & Sullivan enerji ve çevre analistlerinden Özge Özeke ve enerji endüstrisi araştırma direktörü Alina Bakhavera, Türkiye'nin doğalgazda dışa bağımlılığı azaltma ve 2023 yılı enerji üretimi hedefleri doğrultusunda elektrik üretim piyasasının içinde bulunduğu şartları ve yaşanan gelişmeleri masaya yatırdı.

Yatırımlar her alanda sürüyor

Türkiye, enerji piyasasının %70 üzerindeki, özellikle Rus doğalgazına bağımlılığına olan hoşnutsuzluğunu her fırsatta dile getirse de, son yıllarda ortaya koyduğu istikrarlı ve dikkat çekici büyüme rakamlarıyla doğalgaz da dahil olmak üzere sektörün her kolundan yatırımcının dikkatini  çekmeye ve dolayısıyla önemli miktarda yatırıma ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Artan nüfus, hızlı kentleşme, artan GSYİH ve sanayileşme, elektrik talebindeki artışı tetikleyen makro ekonomik dinamiklerin başında geliyor.

2001 yılında ‘Elektrik Piyasası’ Kanunu’nun çıkması ve sonrasında Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) kurulmasıyla yeniden yapılanma sürecine giren Türkiye’de Özeke ve Bakhareva’ya göre, tasarlanan enerji reformlarına ilişkin aksayan süreçler ve gecikmeler yaşansa da özel sektörün enerji piyasasında giderek artan varlığı durumun iyi bir gidişat gösterdiğinin işareti. Özeke ve Bakhareva gelişmeler hakkında şunları ifade ediyor: "Söz sahibi otoritelerin rol ve sorumlulukları yeniden tanımlanmakta ve şekillenmekte  olsa da, bu durum yeni oyuncuların piyasaya dâhil olmasını engellemiyor. Mevzuat özel sektörün görüşlerini alarak şekillenmeye devam ederken, daha rekabetçi bir piyasa ortamı için daha fazla fırsat sunuyor. Daha rekabetçi, daha serbest bir piyasa Türkiye için kavuşulması uzak bir hedef değil."

Hedef doğalgazda bağımlılığı azaltmak
Frost & Sullivan analistleri, strateji belgesinde özellikle doğal gaz bağımlılığını 2023 itibariyle 30% ‘un altına çekme hedefi açıkca belirtilmiş olmasına rağmen, santrallerin yılda ortalama 6000 saat kapasiteyle çalışabilmesi ve diğer yakıt tipleriyle çalışan santrallere kıyasla daha hızlı devreye girebilmesiyle yatırımın geri dönüşü açısından hala yatırımcının gözbebeği konumunu koruduğunu belirtiyorlar..
Hedefin ne ölçüde gerçekçi olduğu konusunda ise Özeke ve Bakhareva şunları söylüyor: "Mevcut 16.3 GW’lik kapasitenin önümüzdeki 10 sene içerisinde iki katın üzerinde artış göstermesi öngörülüyor. Bu artış inşa halindeki tesislere, onaylanan, inceleme-değerlendirme altındaki lisanslara ve yüksek miktardaki yeni başvurulara dayanıyor. Bu sebeple, pazardaki kanaat liderlerinin çoğunluğunun da hemfikir olduğu üzere, doğalgaza bağımlılığın yüzde 30 seviyelerine düşürülmesi zorlu ve pek olasılık dahilinde olmayan bir hedef olabilir. Bu fikri destekleyen bir diğer etken de Türkiye’yi stratejik transit gaz ağının merkezine yerleştirecek olan uzun vadeli transit gaz boru hattı anlaşmalarıdır..."

Kömür hala önemli bir kaynak
Doğalgazın yanı sıra, ülke içerisinde bulunan ana yük kaynağı olması sebebiyle kömür de enerji politikasının şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. Kömür, ülke toplam kurulu gücünün yüzde 24’üne denk geliyor. Bunun yüzde 16.6’sında başta linyit olmak üzere yerli kömür kullanılırken, kalan yüzde 7.7’lik kısımda ithal kömür kullanıyor.

Frost & Sullivan analistleri Özge Özeke ve Alina Bakhavera, bu konuda önemli bir hususun altını çiziyor: "Yerli  kömürün ısıl değeri düşük olduğundan ve salınımlar hususunda çevresel performansı geliştirmek için en son temiz kömür teknolojilerinin kullanılması gerektiğinden dolayı ithal kömürün pazar payının gelecekte artacağını tahmin ediyoruz. Ancak diğer bir yandan mevcut enerji ithalinin büyük payı ve bunu azaltmaya yönelik doğal eğilim, hükümetin sunduğu stratejik yatırımlar çerçevesinde yerli kömüre bağlı elektrik santrallerinin desteklenmesini de zorunlu kılıyor."

Özelleştirme programı çerçevesinde ise Özeke ve Bakhareva şu tespitleri yapıyor: "Özelleştirme programına ve bugüne kadar olan gelişmelere bakıldığında, Frost & Sullivan olarak kalan dağıtım özelleştirme ihalelerinin 2012 sonuna kadar gerçekleşeceğini ve planlanan zaman çizelgesinin gerisinde kalan üretim varlıklarından 16 GW’lik özelleştirmenin de başlayacağını öngörüyoruz. Ancak, planlanan bu zaman çizelgesinin finansal zorluklar sebebiyle planlanan zamanlamadan sapma göstereceğini tahmin ediyoruz. 2011 yılında başlayan elektrik üretimi varlıklarının özelleştirilmesi işi Hamitabat ihalesi için yalnızca bir ihale katılımcısının olması sebebiyle iptal edilmiş ve sürecin askıya alınmasına sebep olmuştu. Özelleştirme paketinden çıkarılan 8 GW’lik üretim portföyü devlet mülkiyetinde kalmaya devam edecek."

Yenilenebilir enerjide önemli gelişmeler yaşanıyor
Frost & Sullivan analistleri Özeke ve Bakhareva'ya göre 2012 ve önceki yıllardaki gelişmeler ışığında, Türkiye yenilenebilir enerji alanında ciddi bir ilerleme kaydetmiş bulunuyor. Hükümet, 2009 Strateji Belgesi hedefleri çerçevesinde yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla önem veriyor. Ancak analistler, yenilenebilir enerjinin kurulu kapasitesine yönelik hedeflerin yalnızca pazar reformunun vaktinde tamamlanması ile gerçekleştirilebilecek gibi göründüğünü belirtiyorlar. Fakat aksi durumda dahi, önemli bir gelişme kaydedilmiş olacağı ifade ediliyor. Bununla birlikte, Frost & Sullivan analistleri yenilenebilir enerji kaynaklarında güneş enerjisinin hala piyasa gelişiminin en başında olan sektör olarak ön plana çıktığını vurguluyorlar. Ancak yakın gelecekte daha önemli bir potansiyele sahip olacağına da vurgu yapıyorlar.

2012’nin 2. çeyreğinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurulundan (EPDK) yapılan açıklamalara göre, güneş enerjisi santrali başvurularının Haziran 2013’de yapılması gerekiyor. Bu durum şirketleri istenen 1 senelik veri sebebiyle ölçüm sürecine şimdiden başlamaya itiyor. Özeke ve Bakhareva mevcut durum hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor: "Kurulu kapasite açısından belirlenen 600 MW’lik limitin büyük kısmı 2013 sonuna kadar gerçekleştirilecek gibi görünüyor. Ancak, 500 KW’nin altındaki çatı tipi kurulumlar için ruhsat gerekmiyor. Bu küçük ölçekli kurulumların gitgide daha da yaygınlaşması bekleniyor. Güneş enerjisi piyasası açısından diğer bir önemli faktör de hızla gelişen teknolojiye bağlı olarak düşen fiyatlara karşılık artan verimliliktir. Artan farkındalık da piyasanın gelişimini teşvik edecektir."

Yabancı yatırımcının gözü Türkiye'de

Yabancı ilgisine de işaret eden Özeke ve Bakhareva şu görüşü ileri sürüyor: " Şu ana kadar kurulu kapasiteye ilişkin net veriler olmadığı için, kurulu güneş enerjisi kapasitesinin 5-6 MW aralığında olduğu tahmin ediliyor. Ülkenin attığı önemli adımlarla birlikte yurtdışından ülkenin güneş enerjisi potansiyeline yönelik artan bir ilgi söz konusu. Belli yönetmelikler gibi bu adımlar sektör oyuncularının uzun bir süredir beklediği ve pazarı canlandıracak adımlardır. Ancak, orman arazisine kurulumu kısıtlayan en son yönetmelik orman olarak kaydedilen bazı çorak arazilerden dolayı önemli bir engel teşkil edebilir. "

Frost & Sullivan analistleri Özeke ve Bakhareva, Türkiye gibi hızla gelişmekte olan piyasalarla ilgilenen yabancı yatırımcıların, coğrafi genişleme kapsamında teknoloji çözümlerini ve iş modellerini bölgeye aktarmaya hazır olduğuna dair çok net kanıtlar olduğunu belirtiyorlar. Ancak raporda şu görüşe de yer veriliyor: " Türkiye’de düşük veya cazip olmayan tarifeler ve teşvikler olumsuzluk yaratabilir. Diğer taraftan, pazarın potansiyeli parlak bir geleceğe işaret ediyor ve pazarı çekici kılıyor."

Rüzgar durağan esiyor
Rüzgardan elektrik üretiminde ise yavaşlama gözleniyor. Analist Özeke ve Bakhareva, yaşanan gelişmeler hakkında şunları kaydediyor: "Türkiye'de 2007-2010 yılları arasında her yıl pazarın yaklaşık ikiye katlanması ve büyüme hızında bir düşüşün kaçınılmaz olması sebebiyle şu anda yavaş bir hızda büyüme kaydeden rüzgâr enerjisi pazarı lisans güçlüğünü aşmak için çok fazla vakit harcadı. Rüzgâr enerjisi hidroelektrikten sonra yatırım akışı açısından avantajlı konuma sahip bir yenilenebilir enerji kaynağı ve şu an toplam 2 GW kurulu güce sahip. Büyük yerli oyuncular hâlihazırda pazardaki yerlerini aldı. Yabancı yatırımcılar da ortak teşebbüsler ile pazara katılım gösterdi ve göstermeye devam ediyor. Ancak yakın zamanda kaydedilen gelişmelere rağmen, halen pazarın gelişimini önleyen bazı güçlükler mevcut. İlk zorluk daha önce hizmete koyulan projelere kıyasla daha düşük verimliliğe sahip projelerin finansmanıdır. Bankalar projeleri daha önceki dönemlere kıyasla daha dikkatli ve titiz bir şekilde değerlendiriyor. Trend proje finansmanından varlık finansmanına kaymış durumdadır. Proje finansmanı çoğunlukla şirketin veya bağlı olunan grubun mali yapısının gücüne göre sağlanabiliyor. İkinci zorluk ise yatırımcıların proje geliştirme aşamasında aldığı çok sayıdaki izin, bu durum üst düzey bürokrasiyi proje geliştirme sürecine katıyor ve yatırım onay sürecini yavaşlatıyor. Tüm bunlara rağmen, 2023 yılına kadar 20 GW hedefi devlet kuruluşları tarafından sürekli olarak tekrarlanmakta."

Jeotermalde sondaj maliyeti, biyokütlede farkındalık sorunu

Rapora göre jeotermal enerji ise baz yük kaynağı olma koşullarını fosil yakıta dayalı üretimle benzer şekilde karşılayabilmesi ile diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından ayrılıyor. Uzmanlar bu konuda şu saptamalarda bulunuyor: " Yüksek sondaj maliyetleri ve ilk teşebbüste rezerve ulaşabilmek en büyük zorluklardan. Aynı zamanda rezerv tahminlerin ötesinde beklenmedik bir sapma gösterebiliyor, bu durum da yatırımcıların zorlanmasına sebep oluyor. 2023 yılına kadar 600 MW kullanım erişilebilir bir hedef ve önümüzdeki yıllarda daha fazla miktarda ekonomik olarak yararlanılabilir bir potansiyele erişilebileceği tahmin ediliyor."

Diğer yandan biyokütle pazarı da gelişme aşamasında bulunuyor. Pazarın çoğunluğu biyogaz tesislerinden oluşuyor, bu tesislerin büyük kısmı ise çöp gazı kullanıyor. Biyokütle kaynağı için Frost & Sullivan analistleri Özeke ve Bakhareva şu değerlendimeyi yapıyor: "Türkiye doğrudan veya işlenmiş orman atıklarından faydalanmıyor, Türkiye’de hayvani veya zirai atıktan faydalanan yalnızca bir kaç örnek var. Asıl zorluk, şu anda oldukça yavaş düzeyde gelişen farkındalık seviyesi.  Halihazırda bakış açısının atığı çöp sahalarına yığmak yerine daha çevre dostu bir şekilde kullanmaya yönelik çözümler olarak enerji üretimine dayalı bu tarz tesislere kaymış durumda olması iyiye işaret. Ayrıca, pazarda yaygın kullanımı olan basit teknolojiler ilerleyen süreçte yatırımcıları daha fazla AB mevzuatı’na uyum göstermeye teşvik edecek düzenlemelerle yerlerini gelişmiş teknolojilere bırakacak. Projeleri AB standartlarına göre değerlendiren finans kuruluşları, pazarın daha üst sınıf standartlara geçisinde itici bir güç olacaktır.

Özeke ve Bakhareva’nın hazırladığı raporda, sonuç olarak tüm zorluklara karşın, mevcut gelişmeler önümüzdeki yıllarda hayata geçirilecek önemli kapasite artışlarını beraberinde getirirken sektöre dair pek çok fırsat yaratacak.

 

SOLAR STORAGE & NEXTGEN 2024

07 - 09 Kasım 2024 - İSTANBUL
SOLAR STORAGE 2023
Save
Cookies user preferences
We use cookies to ensure you to get the best experience on our website. If you decline the use of cookies, this website may not function as expected.
Accept all
Decline all
Functional
Tools used to give you more features when navigating on the website, this can include social sharing.
AddThis
Anladım!
Decline